29 Haziran 2019 Cumartesi

sen ey can yoldaşı ! yüzünü görme hevesinde olan bu gönül ! rüzgarın eline düşmüş. bir avuç toza benzer




قد شابَ رأسي ورأسُ الحرص لم يشب
إلام تجر أذيال التصابي   وشيبك قد نضأ برد الشباب
saçım  ağardı,fakat hırsımın saçı  ağarmadı
ihtiyarlığın gençlik  elbisesini çıkarmışken 
ne zamana kadar bu aşıklığın eteklerini sürükleyeceksin
divanı hz ali

  گناہ عشق و مستی عام کردند
دلیل پختگان را خام کردند
بہ آہنگ حجازی می سرایم
نخستین بادہ کاندر جام کردند
Aşk ve sarhoşluk günahını şimdi herkes yapıyor.
Bu aşk ve sarhoşluk 
 bu hale düşen insanların olgunluğuna
delalet eder. Halbuki bunu hamlaştırdılar. 
Şimdi ben (fahrettin ırakı nin )
 "ilk şarabı kadahe döktükleri zaman"
gazelini Hicaz makamından okuyorum.
                                                                                         allame  ikbal armağani hicaz







عراقی 

عراقی » دیوان اشعار » غزلیات

نخستین باده کاندر جام کردند  
ز چشم مست ساقی وام کردند
ilk şarabı kadehe döktükleri zaman 
sakinin gözünden sarhoşluğu borç aldılar

چو باخود یافتند اهل طرب را
شراب بیخودی در جام کردند
ne zaman ki  kendilerini buldular. ehli şevk
akıllarını  başından alacak şarabı kadehe koydular

لب میگون جانان جام در داد
شراب عاشقانش نام کردند
şarab rengi sevgilinin dudağı kadehe düşünce
aşıklar ona şarap adını verdiler

ز بهر صید دل‌های جهانی
کمند زلف خوبان دام کردند
dünyada ki  aşıkların gönüllerini avlamak için 
güzeller  zülüflerinin kemendini tuzak eylediler.

به گیتی هر کجا درد دلی بود
به هم کردند و عشقش نام کردند
dünyada her nerede  bir gönül derdi olan varsa
aşıklar  bir olup ona aşk adını verdiler.

سر زلف بتان آرام نگرفت
ز بس دل‌ها که بی‌آرام کردند
maşukların zülüfleri sakin olup yerinde durmayınca
nice aşıkların  gönülleri bundan perişan oldular.
چو گوی حسن در میدان فکندند
به یک جولان دو عالم رام کردند
ne zaman ki maşukların güzellikleri  çevgan topu gibi kendilerini
meydana attılar . bir tek cevelanla iki alemi kendine  ram ettiler
ز بهر نقل مستان از لب و چشم
مهیا پسته و بادام کردند
kıssalarını anlatmak için dudak ve gözden mest olanlar
fıstık ve bademi ona misal yaptılar.
از آن لب، کز در صد آفرین است
نصیب بی‌دلان دشنام کردند
o dudaklar ki yüzlerce  aferine değer
gönül ve aşktan nasibi olmayanlar ona kötü sözler söyediler.
به مجلس نیک و بد را جای دادند
به جامی کار خاص و عام کردند
bu meclisde iyi ye köyüye yer verildi
havas da avamda  kadehle meşgul oldular
به غمزه صد سخن با جان بگفتند
به دل ز ابرو دو صد پیغام کردند
bir gamze ile cana yüz söz söylediler
bir kaş ile  gönüle iki yüz mesaj verdiler
جمال خویشتن را جلوه دادند
به یک جلوه دو عالم رام کردند
kendi cemalinden cilve gösterdiler
bir cilve iki alemi kendilerine esir ettiler
دلی را تا به دست آرند، هر دم
سر زلفین خود را دام کردند
bir gönülü avlamak için 
her an kendi zülüflerini tuzak ettiler
نهان با محرمی رازی بگفتند
جهانی را از آن اعلام کردند
gizlice  sırlarını mahrem dostlarına  söylediler
sonra onu cihana ilan ettiler
چو خود کردند راز خویشتن فاش
عراقی را چرا بدنام کردند؟
öyleki sırlarını kendileri ifşa ettiler
ne diye  ıraki ye kötü ad verdiler





gazel 36  غزل شمارهٔ ۳۶
حافظ
حافظ » غزلیات 
تا سر زلف تو در دست نسیم افتادست
دل سودازده از غصه دو نیم افتادست
zülüflerin  rüzgarın eline düşdüğünden beri 
divane olmuş gönlüm  kederinden , iki büklüm oldu


چشم جادوی تو خود عین سواد سحر است
لیکن این هست که این نسخه سقیم افتادست
    sihirli gözlerin yokmu benzer sihirdeki yazıya 
    lakin  şu varki  nüsha nın kendisi de hastalığa düşmüştür.
در خم زلف تو آن خال سیه دانی چیست
نقطه دوده که در حلقه جیم افتادست
zülüflerin kıvrımındaki o kara ben  nedir bilirmisin
cim harfinin  halkasına düşen mürekkeb noktası !
زلف مشکین تو در گلشن فردوس عذار
چیست طاووس که در باغ نعیم افتادست
cennet yanağının gül bahçesinde  misk kokulu saçların nedir.
ki naim  bahçesinde gezen tavus.


دل من در هوس روی تو ای مونس جان
خاک راهیست که در دست نسیم افتادست
sen ey can yoldaşı ! yüzünü görme hevesinde olan bu gönül
rüzgarın eline düşmüş. bir avuç toza benzer
همچو گرد این تن خاکی نتواند برخاست
از سر کوی تو زان رو که عظیم افتادست
senin sokağında yıkılmış kalmış 
bu toprak beden  toz gibi yerinden kalkamaz
سایه قد تو بر قالبم ای عیسی دم
عکس روحیست که بر عظم رمیم افتادست
ey isa nefesli vücuduma düşen senin o servi boyunun gölgesi 
çürümüş kemiklerime düşen  o diriltici ruhun aksine benzer 
آن که جز کعبه مقامش نبد از یاد لبت
بر در میکده دیدم که مقیم افتادست
makamı  ancak Kâbe olan zahidi gördüm. 
dudağının zikriyle meyhane kapısında mukim olmuş!
حافظ گمشده را با غمت ای یار عزیز
اتحادیست که در عهد قدیم افتادست

ey aziz sevgili, senin aşkından  kendini kaybetmiş Hâfız‟ın derdinle bağdaşması dünden, bugünden değil, ezelî bir ahit!




پیامِ مشرق
Doğudan mesaj 

 پیش گفتار 
önsöz


بسم اﷲ الرحمن الرحیم
پیشکش بحضور اعلیحضرت امیرامان اﷲ خان 
فرمانروای  دولت مستقلۂ افغانستان خلد اﷲ
ملکہ وا جلالہ
Müstakil Afganistan Devleti Hükümdarı Emir Emanullah Han Hazretlerine ;


ای امیر کامگار ای شہریار
نوجوان و مثل پیران پختہ کار
Ey bahtiyar Emir,  ey padişah ; 
 genç  lakin ihtiyarlar gibi olgun hükümdar !


چشم تو از پردگیہای محرم است
دل میان سینہ ات جام جم است
Gözun Sırlara mahremdir.  Gögsünün içinde gönlün
Camı Cem'dir.


عزم تو پایندہ چون کہسار تو
حزم تو آسان کند دشوار تو
Azim ve iraden mülkündeki dağlar gibi kavi ve muhkemdir 
her güç  sey.seninle karşılaşınca kolaylaşır
ہمت تو چون خیال من بلند
ملت صد پارہ را شیرازہ بند
Senin himmetin benim hayalim gibi yüksektir.
yüz parçaya ayrılmış  bir millet ki şirazelenmis, yekpare bir varlik haline  getirmiştir.
ھدیہ از شاہنشہان داری بسی
لعل و یاقوت گران داری بسی
Padişahlar, sana birçok hediyeler takdim etmişlerdir
. Değeri yüksek  bir çok la’l ve yakutun var
ای امیر ابن امیر ابن امیر
ھدیہ ئی از بینوائی ہم پذیر
Ey emir, emiroğlu emir, 
bir fakirden de şu hediyeyi kabul buyur


تا مرا رمز حیات آموختند
آتشی در پیکرم افروختند


Bana hayatın remzini ogrettikleri zaman
 ruhumda bir ateş evlendirdiler.


یک نوای سینہ تاب آوردہ ام
عشق را عہد شباب آوردہ ام
 Bir yürek yakan name getirdim, aşkın 
gençlik devresini getirdim. aşkı gencleştirdim.


پیر مغرب شاعر المانوی
آن قتیل شیوہ ہای پہلوی


Garp diyarının  piri, muktedası Alman sairi,
 o eski Iran şiirinin meftunu  (Goethe).


بست نقش شاہدان شوخ و شنگ
داد مشرق را سلامی از فرنگ
Suh, canlı  dilberleri tasvir ederek
 Frenk diyarından  şarka selam göndermişti.
در جوابش گفتہ ام پیغام شرق
ماہتابی ریختم بر شام شرق
Ben de ona nazire olarak Peyamı  Maşrik (Şarktan Haber)
adlı eserimi yazdim. Bu suretle Şarkin gecesine ay ışıkları serptim
تا شناسای خودم خود بین نیم
با تو گویم او کہ بود و من کیم
Ben kendimi bildim bileli kendini beğenmiş bir insan
değilim.. O kimdir, ben kimim sana söyleyeyim.
او ز افرنگی جوانان مثل برق
شعلۂ من از دم پیران شرق 
O, simsek gibi bir Garp delikanlısı... Benim alevimi
şark pirlerinin nefesinden ilham almakta.
او چمن زادی چمن پروردہ ئی
من دمیدم از زمین مردہ ئی
O çemende (ma'mur yerlerde) doğmuş, çemende yetiş
mis. Ben ise ölü  bir toprağınn mahsulüyüm   
او چو بلبل در چمن فردوس گوش
من بصحرا چون جرس گرم خروش
O cemende bülbül gibi terennüm ederek kulakları cennet haline getirmiş.
Ben ıssız çöllerde feryat eden bir  çanım.


ہر دو دانای ضمیر کائنات
ہر دو پیغام حیات اندر ممات
Her ikimiz de kainatin kalbini, ruhunu bilen tanıyan
 insanlarız.ikimiz de ölüm içinde hayattan haber getiriyoruz
ہر دو خنجر صبح خند آئینہ فام
او برہنہ من ہنوز اندر نیام
Her ikimiz de sabahlar gibi pırıl pırıl  gülen, ayna gibi parlayan birer hançeriz
. Ama o yalın, ben hala kını  içinde
ہر دو گوہر ارجمند و تاب دار
زادۂ دریای ناپیدا کنار
Her ikimiz de sahil görünmeyen bir ummanın 
kıymetli ve parlak birer incisiyiz.
او ز شوخی در تہ قلزم تپید
تا گریبان صدف را بر درید


•o  cesur, canlı, denizin dibinde çırpındı, sedefi parçaladı.


من بہ آغوش صدف تابم ہنوز
در ضمیر بحر نایابم ہنوز
Ben, hala sedefin kucağinda parliyorum.
 Hala denizin kalbinde gizliyim


آشنای من ز من بیگانہ رفت
از خمستانم تہی پیمانہ رفت
Benim dostum beni anlamadı
 meyhanemden kadehi boş gitti.
من شکوہ خسروی او را دہم
تخت کسری زیر پای او نہم
Ben ona bir sultan debdebe ve azametini veriyorum.
 Kisranın tahtını ayağının altına koyuyorum.
او حدیث دلبری خواہد ز من
رنگ و آب شاعری خواہد ز من
O benden güzellik ve aşk terennümleri istiyor. O, benden
şairane, renkli, parlak tasvirler istiyor.
کم نظر بیتابی جانم ندید
آشکارم دید و پنھانم ندید
. O, beni iyice anlamadi, canımın ne derece bitap olduğunu  görmedi
Benim dışımı gördü ; içimi, sırrımı  görmedi.


فطرت من عشق را در بر گرفت
صحبت خاشاک و آتش در گرفت
• Benin yaratılışım, aşk ile yoğrulmuştur. 
çer çöp ile ateşin bir araya gelmesinden vücuda gelmiştir.
حق رموز ملک و دین بر من گشود
نقش غیر از پردۂ چشمم ربود
Hak, bana mülk ve din (mâlik-i yevmü'd-din) remizlerini bildirdi.
 Gözümün perdesinden masiva nakışını  kaldırdı.
برگ گل رنگین ز مضمون من است
مصرع من قطرۂ خون من است
Gul yaprağı, rengini benim manamdan (mazmun) almistır.
Benim mısram, kanımın damlasıdır.
تا نپنداری سخن دیوانگیست
در کمال این جنوان فرزانگیست
Sakin şiiri bir delilik eseri zannetme.
Bu deliliklerin kemalinde asıl akıl ve idrak mevcuttur.
از ھنر سرمایہ دارم کردہ اند
در دیار ہند خوارم کردہ اند
Bana hüner sermayesi verdiler.
Lakin Hint diyarında beni hor ve hakir ettiler.
لالہ و گل از نوایم بی نصیب
طایرم در گلستان خود غریب
Lale ve gül benim terennümlerimden mahrumdur. 
benim kuşum, kendi gülistanında gariptir.
بسکہ گردون سفلہ و دون پرور است
وای بر مردی کہ صاحب جوہر است
Bu felek ancak alçakları, sefilleri, devlet ve ikbale eriştirdiği  için
 cevher sahibi insanlara yazık oluyor. (onlar heder olup gidiyorlar.)
دیدہ ئی ای خسرو کیوان جناب
آفتاب ’’ما توارت بالحجاب
Ey makamı yüksek (Zuhal feleği olan) padişah: görüyorsun ki
bizim güneşimizi bulutlar örtmeye başladı. (Şark ve islam alemi felakete doğru gidiyor.)
ابطحی در دشت خویش از راہ رفت
از دم او سوز الا اﷲ رفت
Araplar, çöllerinde yollarını kaybettiler (dalalete düştüler). 
Artik sözlerinde 'iIllallah'ın harareti kalmadı 
مصریان افتادہ در گرداب نیل
سست رگ تورانیان ژندہ پیل
Mısırlılar, Nil girdabına düşmüşler, muazzam file benzeyen 
Turanlıların himmet damarları gevşemiş.


آل عثمان در شکنج روزگار
مشرق و مغرب ز خونش لالہ زا
Osmanlı Devleti, hadisatin pençesi altına düşmüş, ızdırap
içinde. Sark ve Garp onun dökülen kanlarından lalezara dönmüş.
عشق را آئین سلمانی نماند
خاک ایران ماند و ایرانی نماند
Aşkta  Selam tarz ve usulü (İran aşkı) kalmadı.  Iran toprağı hala var ama iranlı yok
سوز و ساز زندگی رفت از گلش
آن کہن آتش فسردہ اندر دلش
onun tiynetindeki hayat ,şevk ve harareti uçup gitti.gönlünde o eski ateş dondu kaldı.
مسلم ہندی شکم را بندہ ئی
خود فروشی دل ز دین بر کندہ ئی
Hint muslumanı midesinin kulu olmus, kendini beğenmiş
gönlündeki din hissini koparip atmış
در مسلمان شأن محبوبی نماند
خالد و فاروق و ایوبی نماند
Musluman, herkes tarafından sevilmek, takdir edilmek 
şan ve şerefini kaybetmiş. Bir Hazret-i Halid, bir Hazreti
Omer, bir Hazreti Eyyub kalmamış
ای ترا فطرت ضمیر پاک داد
از غم دین سینۂ صد چاک داد
. Yaratilis, seni temiz ruhlu yaratti, 
dinin  gamı yüzünden  parça parça oluyor.
تازہ کن آئین صدیق و عمر
چون صبا بر لالۂ صحرا گذر
  Hazret-i Ebu Bekir ve Hazreti Omer'in şevket ve adalet devirlerini ihya  et. 
sahrada ki  lale üzerinden bir bahar ruzgarı gibi geç
ملت آوارۂ کوہ و دمن
در رگ او خون شیران موج زن
dağlarda çöllerde avare bir mllet 
 lakin damarlarında aslanların kanı dalgalanan bir millet
قسمت خود از جہان نا یافتہ
کوکب تقدیر او نا تافتہ
Lakin nasibini  almamış
kudretinin yıldızı parlamamış bil millet.
در قہستان خلوتی ورزیدہ ئی
رستخیز زندگی نادیدہ ئی
kühistan’ ında bir köşeye çekilmiş 
 hayat kıymetini daha görmemişsin
زیرک و روئین تن و روشن جبین
چشم او چون جرہ بازان تیز بین
zeki ,kudretli ,açık ruhlu ,ahlaklı gözü doğan kuşu gibi keskin
جان تو بر محنت پیہم صبور
کوش در تہذیب افغان غیو
Senin canın, birbiri ardınca gelen türlü mihnetlere karşı
sabırlı . Bu gayreti Afgan milletini yetiştirmeye çalış


تا ز صدیقان این امت شوی 
بہر دین سرمایۂ قوت شوی
Ta ki Muhammed ummetini candan sevenlerden, ona 
renkten sadakat gösterenlerden olasın. Din uğrunda kuvvet sermayesi olasın 
زندگی جہد است و استحقاق نیست
جز بہ علم انفس و آفاق نیست
Hayat: çalışmaktır, hak istemek değildir.
 Bu ise ancak enfus ve afakı bilmekle olur
گفت حکمت را خدا خیر کیثر
ہر کجا این خیز را بینی بگیر
Cenab- Hak, Hikmette cok hayır vardır. Bu hayrı nerede
görürsen elde et.' buyurmuştur.
سید کل صاحب ام الکتاب
پردگیہا بر ضمیرش بی حجاب
Kainatin efendisi, Kur'an'ın sahibi
 Hazret-i Peygamber ki; kalbi, bütün esrar üzerindeki perdeleri kaldırmış.
گرچہ عین ذات را بی پردہ دید
’’رب زدنی‘‘ از زبان او چکید


 Hakkın zatini, kendini gordüğü  halde yine
 Ya Rabbi  Benim irfanımı  artır.' dedi.
علم اشیا ’’علم الاسماستی‘‘ *
ہم عصا و ھم ید بیضا ستی
*وَعَلَّمَ آدَمَ الْأَسْمَاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلَائِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاءِ هَٰؤُلَاءِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
“ isimleri öğretti “  ilmi eşya (pozitif ilimdir )
asa ve Yedi Beyzadan maksat da odur.
علم اشیا داد مغرب را فروغ
حکمت او ماست می بندد ز دوغ
Iste bu pozitif   ilim, Garbı aydınlattı
 Onun felsefesi ayrandan yoğurt yaptı.


جان ما را لذت احساس نیست
خاک رہ جز ریزۂ الماس نیست
Yoldaki toprak, elmas kırıntılarıdır.
 Lakin bizde duygu lezzeti yok.


علم و دولت نظم کار ملت است
علم و دولت اعتبار ملت است
Bir milleti yükselten, onun işini yoluna koyan ilim ve servettir.
 İlim ve servet, milletin itibandir.
آن یکی از سینۂ احرار گیر
وان دگر از سینۂ کہسار گیر
ilmi hür ve faziletli insanların sinesinden,
 serveti dagların bağrından al.


دشنہ زن در پیکر این کائنات
در شکم دارد گہر چون سومنات
Bu kainatın vücuduna kazma vur. 
Toprağın içinde Hint mabetlerinde olduğu gibi nice cevherler gizlidir.
لعل ناب اندر بدخشان تو ہست
برق سینا در قہستان تو ہست
Senin Bedahşan'ında halis la'l 
senin Kühistan'ında Sina'da çakan şimsek vardır.
کشور محکم اساسی بایدت
دیدۂ مردم شناسی بایدت
Temeli kuvvetli bir memlekete sahip olmak mı  istiyorsun?
Adem'i tanıyan bir göze sahip olman lazımdır.
ای بسا آدم کہ ابلیسی کند
ای بسا شیطان کہ ادریسی کند
Nice insanlar vardır ki, işleri güçleri şeytanlıktır.
 Nice şeytanlar vardır ki, İdris Peygamber gibidirler.
رنگ او نیرنگ و بود او نمود
اندرون او چو داغ لالہ دود
Onun rengi hiledir, varliğı sade bir görünüştür
onun içi   lalenin ortasındaki siyahlık gibi dumanlıdır.
پاکباز و کعبتین او دغل
ریمن و غدر و نفاق اندر بغل
Temiz, afif gözükür, lakin zarı hilelidir.
 Koltuğunun atın da habaset, zulüm ve nifak vardır.
در نگر ای خسرو صاحب نظر
نیست ہر سنگی کہ می تابد گہر
Ey gorusü kuvvetli padişah, daima göz önünde bulundur:
 Her parlayan tas, cevher olmaz.


مرشد رومی حکیم پاک زاد
سر مرگ و زندگی بر ما گشاد
Temiz ve asil bir hakim olan Rum diyarının  murşidi Mevlana Celaleddin Rumi
 ölüm ve hayat sırrını  bize söyle açmiştir
’ہر ہلاک امت پیشین کہ بود
زانکہ بر جندل گمان بردند عود
 رومی 
Eski ümmetlerin mahv ve inkırazı 
 taşı öd ağacı sanmalarından ileri gelmistir
سروری در دین ما خدمتگری است
عدل فاروقی و فقر حیدری است
Bizim dinimizde ululuk, hizmet etmekle kabildir. Hazret
Omer'in adaletini, Hazreti Ali'nin fakrını şiar edinmek olur
در ہجوم کارہای ملک و دین
با دل خود یک نفس خلوت گزین


Bir çok memleket ve din işleri ile karşılaştığın zaman
 bir an kendi nefsinle yalnız kal, gonlünü murakabe et


ہر کہ یکدم در کمین خود نشست
ہیچ نخچیر از کمند او نجست


Bir an kendi kendisi ile yalnız kalabilen insanın
 kemendinden hiçbir ay kurtulamaz.
در قبای خسروی درویش زی
دیدہ بیدار و خدا اندیش زی
Padişahlık elbisesi içinde fakir hayatı yaşa.
 Daima uyanık daima hakkı düşünerek yaşa.
قاید ملت شہنشاہ مراد
تیغ او را برق و تندر خانہ زاد
Milletin rehberi Şehinşah Murad  
 ki kilicı gõkler gibi gürler, simsekler gibi çakardı 
ہم فقیری ہم شہ گردون فری 
ارد شیری با روان بوذری
kainat kadar muazzam bir padişah olduğu halde, 
manen bir fakirin istiſnasına sahipti. Ebû er ruhlu bir Erdeşir idi.
غرق بودش در زرہ بالا و دوش
در میان سینہ دل موئینہ پوش
Butun vucudu zirha gark olmuştu. Lakin göğsünün için
deli gönlü bir kıl gomlekle (fakr alameti) ortunmuştu.
آن مسلمانان کہ میری کردہ اند
در شہنشاہی فقیری کردہ اند
Devlet idare eden (emir olan) Müslümanlar, padişahlık
içinde fakirlik hayatı  sürmüşlerdir.
در امارت فقر را افزودہ اند
مثل سلمان در مدائن بودہ اند
Hatta emaret esnasında fakrlarını artırmişlar.
 medayinde selman  gibi yaşamışlardır.
حکمرانی بود و سامانی نداشت
دست او جز تیغ و قرآنی نداشت
Hükümran idi, lakin hiçbir şeyi yoktu.
 Elinde ancak kılıç ve Kur'an vardı.
ہر کہ عشق مصطفی سامان اوست
بحر و بر در گوشۂ دامان اوست
Butun varlığı mâmeleki, Peygamber aşkı olan insan,
denizlere, karalara sahiptir.
ہر کہ عشق مصطفی سامان اوست
بحر و بر در گوشۂ دامان اوست
Allah tan Hazret-i Ebů Bekir ve Hazret-i Ali'nin hararetli
aşklarını iste. Allah'tan, Peygamber aşkının bir zerresine sahip olmayı dile!
زانکہ ملت را حیات از عشق اوست
برگ و ساز کائنات از عشق اوست
Zira milletleri yaşatan onun aşkıdır.
 Kainat, onun aşkı ile vücut bulmuştur
جلوۂ بی پردہ او وانمود
جوہر پنھان کہ بود اندر وجود
Varlıktaki gizli cevheri,
 o aşkın apaçık tecellisi meydana çikardı
روح را جز عشق او آرام نیست
عشق او روزیست کو را شام نیست
Ruha ancak onun aşkı sükun ve huzur verir.
 Onun aşkı gecesi olmayan bir gündûr.
خیز و اندر گردش آور جام عشق 
در قہستان تازہ کن پیغام عشق
Kalk, aşk kadehini devrana getir.
 Kühistan'da aşk haberini tazele


عطار » منطق‌الطیر » سی‌مرغ در پیشگاه سیمرغ


گفت چون در آتش افروخته
گشت آن حلاج کلی سوخته
                                Dedi ;hallac ateşte tamamen yanınca
عاشقی آمد مگر چوبی بدست
بر سر آن طشت خاکستر نشست
aşık' ın bir elinde bir değnekle geldi .
hallacın külleri başına oturdu
پس زفان بگشاد هم چون آتشی
باز می‌شورید خاکستر خوشی
sonra ağzını açtı.ateş den diliyle konuşmaya başladı
kül  hala heyecandan  çoşuyordu.
وانگهی می‌گفت برگویید راست
کانک خوش می‌زد انا الحق او کجاست
sonra dedi; doğru söyleyin bana 
 ne hoş “enel hak “ söyleyen o hallacı mansur nerede ?
آنچ گفتی آنچ بشنیدی همه
وانچ دانستی و می‌دیدی همه
her ne söylediğin, işittiğin 
 bildiğin ve gördüğün  varsa
آن همه جز اول افسانه نیست
محو شو چون جایت این ویرانه نیست
 bütün hepsi  bir hikayeden  başka bir şey değil
mahv ol çünkü senin yerin burası değil
اصل باید، اصل مستغنی و پاک
گر بود فرع و اگر نبود چه باک
asıl kalıcıdır. müstağni ve pak olan asıl
Fürû  olmuş olmamış ne gamdır.
هست خورشید حقیقی بر دوام
گونه ذره‌مان نه سایه والسلام
madem hakikat güneşi hep var olacaktır.
öyleyse ne zerre kalsın ne gölge 
vesselam
mantıku tayr   feridn attar


Benim bu dünya işine asla iltifatım olmadı. bir tek senin güzel yüzünden hoşlandım

Ajmal Sabbawoon Elias Sogdiana · ای جانبـــاز..؛ Mehdi Ebrahimian به درد عشق بساز و خموش کن حافظ رموز عشق مکن فاش پيش...