آورد به اِضطرارم اوّل به وجود،
جز حیرتم از حیات چیزی نفزود
Hayat verilmeden önce bana ıztarap verildi
Bu dünyada hayretimden başka birşeyim artmadı
hayyam
چون است حال بستان ای باد نوبهاری
کز بلبلان برآمد فریاد بیقراری
Nasıldır ! bahçelerin bostanın hali ey nesimi bahar
Bülbüllerden yükseldi feryadı bikarar !
ای گنج نوشدارو با خستگان نگه کن
مرهم به دست و ما را مجروح میگذاری
Ey maşuk'u tabib, gönlü yaralı aşıklarına bir nazar
O bakışınla yaramızın üzerine bir merhem koy
sadi şirazi
حجاب چهره جان میشود غبار تنم
خوشا دمی که از آن چهره پرده برفکنم
Toz gibi olan tenim, can çehresine perde olmakta.
perdeyi canımdan attığım o an, ne güzel bir andır.
چنین قفس نه سزای چو من خوش الحانیست
روم به گلشن رضوان که مرغ آن چمنم
böyle kafes, benim gibi güzel bir kuşa lâyık değil.
Rıdvan gülşenine gideyim, ben o bahçenin kuşuyum.
عیان نشد که چرا آمدم کجا رفتم
دریغ و درد که غافل ز کار خویشتنم
Niçin geldim, niye gittim neyledim ? Belli olmadı
Yazık, yazık., kendi işimden bile gafilim.
چگونه طوف کنم در فضای عالم قدس
که در سراچه ترکیب تخته بند تنم
Mukaddes âlemin fezasını nasıl dönüp dolaşayım?
Terkip yurtcağızımda ten kaydıyle mukayyedim! var
اگر ز خون دلم بوی شوق میآید
عجب مدار که همدرد نافه ختنم
Yüreğimin kanından iştiyak kokusu gelirse taacübetme.
Huten ceylanıyla derdimiz birdir bizim,
طراز پیرهن زرکشم مبین چون شمع
که سوزهاست نهانی درون پیرهنم
Altın sırmalarla bezenmiş gömleğime bakma.
derinliğinde yanan gizli ateşim var.
بیا و هستی حافظ ز پیش او بردار
که با وجود تو کس نشنود ز من که منم
Gel, onun önünden Hâfız‟ın varlığını kaldır.
sen varken kimse benden duymasın " منم" sözünü
https://ganjoor.net/hafez/ghazal/sh208/
gazel 208
خستگان را چو طلب باشد و قوت نبود
گر تو بیداد کنی شرط مروت نبود
gönlü yaralı aşıklar seni arzular; ançak hallerini anlatacak dermanları yok
eğer sen zulmedersen .şartı mürevvet olmaz
ما جفا از تو ندیدیم و تو خود نپسندی
آنچه در مذهب ارباب طریقت نبود
biz cefa görmedik senden . sende beğenmezsin
tarikat erbabının mezhebinde olmayan bir şeyi
خیره آن دیده که آبش نبرد گریه عشق
تیره آن دل که در او شمع محبت نبود
Kör olsun o göz ki aşk ağlayışlarından,kurumadı
kararsın o gönül ki o aşk ateşinden mahrumdur.
دولت از مرغ همایون طلب و سایه او
زان که با زاغ و زغن شهپر دولت نبود
Devleti; humayun kuşundan ve onun gölgesinden iste
kuzgun ile çaylakta devlet kuşunun kanadı ne gezsin
گر مدد خواستم از پیر مغان عیب مکن
شیخ ما گفت که در صومعه همت نبود
eğer meyhaneden himmet aradımsa ayıplama beni
şeyhimiz dediki "ibadethanede himmet bulunmaz"
چون طهارت نبود کعبه و بتخانه یکیست
نبود خیر در آن خانه که عصمت نبود
pak ve taharet yoksa kabe de puthanade birdir
hayır olmaz o gönül yurdunda temizlik yoksa
حافظا علم و ادب ورز که در مجلس شاه
هر که را نیست ادب لایق صحبت نبود
Hafız ilim ve edebe çalış çünkü şah meclisinde
sohbete layık değildir.edebten mahrum olanlar
GÖKLERİN MUKADDEMESİ
Yaratılışın ilk gününde asumanın , zemini azarlaması 2
ای امینی از امانت بی خبر
غم مخور اندر ضمیر خود نگر
ey emanet sahibi emanetten bi haber
gam etme içindeki sırra gönle bak
روز ہا روشن ز غوغای حیات
نی از آن نوری کہ بینی در
aydınlık olan "gündüz" hayatın kavgasından ibaret
nur kalmadı o "gün" de ki kendi yönünü görsün
نور صبح از آفتاب داغ دار
نور جان پاک از غبار روزگار
nur'u sabah güneşten leke almış
nur'u can zamanın tozundan pak kalmış
نور جان بے جادہ ہا اندر سفر
از شعاع مہر و مہ سیار تر
nur'u can menzile ulaşır yol olmasada
güneşin ve ayın nurundan daha seyyar
شستہ ئی از لوح جان نقش امید
نور جان از خاک تو آید پدید
can levhasından ümit nakşını sildin mi
toprağından can nuru ortaya çıktı
عقل آدم بر جہان شبخون زند
عشق او بر لامکان شبخون زند
Aklı adem Dünya ya gece baskını yapar
onun aşkı ise la mekana gece baskını yapar
راہ دان اندیشۂ او بی دلیل
چشم او بیدار تر از جبرئیل
onun düşüncesi delilsiz yol bulur
onun gözü cebrailden daha uyanıktır
خاک و در پرواز مانند ملک
یک رباط کہنہ در راہش فلک
o ademi toprak ; melek gibi uçmada
onun yolunda felek eski bir han olmakta
می خلد اندر وجود آسمان
مثل نوک سوزن اندر پرنیان
ipeğin içine giren iğne gibi
dolaştı gökyüzünün vücudunda onun zırhı
داغہا شوید ز دامان وجود
بی نگاہ او جھان کور و کبود
kainatın eteğinden lekeyi yıkayacak
onun bakışı olmadan dünya kör ve karanlık olacak
گرچہ کم تسبیح و خونریز است او
روزگاران را چو مہمیز است او
Gerçi insan az zikreden ve çok kan dökendir
ancak zamanın terakkisinin mehmuz'u onun eliyledir
چشم او روشن شود از کائنات
تا ببیند ذات را اندر صفات
ademin gözü kaniattan daha aydınlık
ta sıfatların tecellisinde cevheri (zat ilahi) görecek
’’ہر کہ عاشق شد جمال ذات را
اوست سید جملہ موجودات را‘‘
her kim aşık oldu ise cemali zatına
o bütün mevcudatın seyyidi olmuştur.
Ali şeriati kitab hubut
sayfa 129
چه خوب! و من چه رندانه زندانم را، زندان تنگ و تاريكم را و غربتم را و
بيكسي ام را از ياد مي بردم و ياد خويشاوندانم، وطنم، خان هام و هم زبانانم و آنجا را
به اينجا افتادم فراموش مي کردم. ... » اشتباهاً « که بودم و آنجا را که بايد مي رفتم و
چه خوب
Ne iyi ben rintçe , bu dar karanlık zindanımı ve gurbetimi kimsesizliğimi unutuyorum . akrabalarımı, vatanımı, ailemi ve hem dildaşlarımı hatırımdan çıkarıyorum.yanlışlıkla oraya gitmem gerekirken buraya düşmüşüm ve her şeyi unutuyorum
بله ... در اين انبوه آدمها و چهر هها و نگاه ها و حرف ها که در تاريخ دور هم
نشست هاند و من در جمع آن همه، ناگهان چشمم افتاد به دو سه تا آشنا! مخاطب
آشنا
(evet tarihin sayfalarının arasında dolaşırken)
Evet... tarihte bir arada yaşayan bu insan
kalabalıklarının çehreleri bakışlari konuşmaları
arsında dolaşırken birden gözüm iki üç tanıdığa takıldı tanıdık bir muhatap
حيف که اين کلمه را پوك و پوچ کرده اند و نمي توانم به کمك آن برسانم
که چه مي خواهم بگويم: حيف
ne yazıkki bu kelimenin içini boşaltılar. bu kelimenin yardımıyla
ben ne istediğimi anlatamıyorum
آﺷﻨﺎﯾﯽ! آﻧﭽﻪ ﺧﺪا ﻧﯿﺰ »ﻣﯽ ﺧﻮاﺳﺖ« و »ﻣﯽ ﺧﻮاﻫﺪ«. ﻧﻤﯽ ﺧﻮاﺳﺖ در ﮐﻮﯾﺮ ﻋﺪم ﺗﻨﻬﺎ ﻧﻔﺲ ﺑﮑﺸﺪ، در ﭘﺲ ﭘﺮده ﻏﯿﺐ، ﺑﺮاي اﺑﺪ، ﻣﺠﻬﻮل ﻣﺎﻧﺪ. ﻧﯿﺎز ﻫﻤﯿﺸﻪ زاده ﻧﻘﺺ ﻧﯿﺴﺖ، زاده ﻓﻘﺮ ﻧﯿﺴﺖ، ﻧﯿﺎزﻫﺎﯾﯽ ﻫﺴﺖ ﮐﻪ زاده ﮐﻤﺎل اﺳﺖ
aşinalık (tanıdık) bu tanrınında istediği ve istiyor olduğu şeydir.
yokluk çölünde tek başına nefes almak gayb perdesi ardında ebedi olarak mechul kalmak istemedi . ihtiyaç her zaman eksikliğin ürünü değildir. yoksulluğun ürünüde değildir.
öyle ihtiyaçlar varki kemaliyetin tecellisidir.
mesnevi
وهم مخلوق است و مولود آمده ست ** حق نزاییده ست او لم یولد است
Vehim; vasıflardan, hadlerden doğar. Hak ise doğmamıştır, doğurmaz.
عاشق تصویر و وهم خویشتن ** کی بود از عاشقان ذو المنن
Kendi tasvir ettiği şeye, kendi vehmine aşık olan kişi, nereden nimet ve ihsan sahibi Tanrı âşıklarından olacak
عاشق آن وهم اگر صادق بود ** آن مجاز او حقیقت کش شود
O vehme âşık olan, doğru ise mecazi sevgisi, kendisini nihayet hakikate çeker, götürür.
شرح میخواهد بیان این سخن ** لیک میترسم ز افهام کهن
Bu sözü iyice anlatmak, açmak lâzım; fakat eski düşüncelilerden, onların köhne anlayışlarından korkuyorum
فهمهای کهنهی کوته نظر ** صد خیال بد در آرد در فکر
Kısa görüşlü köhne anlayışlar, fikre yüz türlü kötü hayaller getirirler.
بر سماع راست هر کس چیر نیست ** لقمهی هر مرغکی انجیر نیست
Herkesin doğru işitmeye kudreti yoktur. Her kuşcağız, bir inciri bütün olarak yutamaz
خاصه مرغی مردهای پوسیدهای ** پر خیالی اعمیی بیدیدهای
Hele ölmüş, çürümüş, hayallere dalmış kör bir kuş olursa...
نقش ماهی را چه دریا و چه خاک ** رنگ هندو را چه صابون و چه زاک
Balık resmine ister deniz olmuş, ister toprak. Kara yüzlüye ha sabun, ha kara boya!
نقش اگر غمگین نگاری بر ورق ** او ندارد از غم و شادی سبق
Kâğıda gamlı bir adam resmi yaparsan o resmin ne gamla alışverişi vardır, ne neşeyle.
صورتش غمگین و او فارغ از آن ** صورتش خندان و او ز آن بینشان
Resim, görünüşte gamlıdır ama, kendisi gamla alâkasızdır. Görünüşte gülen bir resmin de neşeyle münasebeti yoktur.
وین غم و شادی که اندر دل خفی است ** پیش آن شادی و غم جز نقش نیست
Gönülde bir haletten başka bir şey olmayan bu dünya gamı bu dünya neşesi; hakiki neşeye hakiki gama nispetle resimden ibarettir.
صورت خندان نقش از بهر تست ** تا از آن صورت شود معنی درست
Resmin mütebessim bir surette olması senin içindir ki, o resim sayesinde mânanın doğrulur.
نقشهایی کاندر این حمامهاست ** از برون جامه کن چون جامهاست
Bu hamamlardaki resimler camekânın dışından bakılırsa elbiseler gibidir; cansız, hareketsiz durup durmaktadırlar.
تا برونی جامهها بینی و بس ** جامه بیرون کن در آ ای هم نفس
Sen, ancak dışardan elbiseleri görürsün. Elbiseni çıkar, soyun da bir içeriye gir arkadaş!
ز آن که با جامه درون سو راه نیست ** تن ز جان جامه ز تن آگاه نیست
Çünkü elbiseyle içeriye yol yoktur. Ten elbiseden, elbise de tenden haberdar değildir.
در بیان آن که عاشق دنیا بر مثال عاشق دیواری است که بر او تاب آفتاب زند و جهد و جهاد نکرد تا فهم کند که آن تاب و رونق از دیوار نیست از قرص آفتاب است در آسمان چهارم لاجرم کلی دل بر دیوار نهاد چون پرتو آفتاب به آفتاب پیوست او محروم ماند ابدا و حیل بينهم و بين ما يشتهون
Dünyaya âşık olan kişi, üstüne güneş vurmuş bir duvara âşık olur. Bu parlaklığın, bu ziyanın duvardan olmayıp güneşten olduğunu anlamak için hiç zihnini yormamış ve gönlünü tamamıyla duvara vermiş olan kişiye benzer; güneşin ziyası, güneşe kavuşunca ebediyen mahrum kalır. حیل بينهم و بين ما يشتهون
gazel 208
خستگان را چو طلب باشد و قوت نبود
گر تو بیداد کنی شرط مروت نبود
gönlü yaralı aşıklar seni arzular; ançak hallerini anlatacak dermanları yok
eğer sen zulmedersen .şartı mürevvet olmaz
ما جفا از تو ندیدیم و تو خود نپسندی
آنچه در مذهب ارباب طریقت نبود
biz cefa görmedik senden . sende beğenmezsin
tarikat erbabının mezhebinde olmayan bir şeyi
خیره آن دیده که آبش نبرد گریه عشق
تیره آن دل که در او شمع محبت نبود
Kör olsun o göz ki aşk ağlayışlarından,kurumadı
kararsın o gönül ki o aşk ateşinden mahrumdur.
دولت از مرغ همایون طلب و سایه او
زان که با زاغ و زغن شهپر دولت نبود
Devleti; humayun kuşundan ve onun gölgesinden iste
kuzgun ile çaylakta devlet kuşunun kanadı ne gezsin
گر مدد خواستم از پیر مغان عیب مکن
شیخ ما گفت که در صومعه همت نبود
eğer meyhaneden himmet aradımsa ayıplama beni
şeyhimiz dediki "ibadethanede himmet bulunmaz"
چون طهارت نبود کعبه و بتخانه یکیست
نبود خیر در آن خانه که عصمت نبود
pak ve taharet yoksa kabe de puthanade birdir
hayır olmaz o gönül yurdunda temizlik yoksa
حافظا علم و ادب ورز که در مجلس شاه
هر که را نیست ادب لایق صحبت نبود
Hafız ilim ve edebe çalış çünkü şah meclisinde
sohbete layık değildir.edebten mahrum olanlar
Yaratılışın ilk gününde asumanın , zemini azarlaması 2
ای امینی از امانت بی خبر
غم مخور اندر ضمیر خود نگر
ey emanet sahibi emanetten bi haber
gam etme içindeki sırra gönle bak
روز ہا روشن ز غوغای حیات
نی از آن نوری کہ بینی در
aydınlık olan "gündüz" hayatın kavgasından ibaret
nur kalmadı o "gün" de ki kendi yönünü görsün
نور صبح از آفتاب داغ دار
نور جان پاک از غبار روزگار
nur'u sabah güneşten leke almış
nur'u can zamanın tozundan pak kalmış
نور جان بے جادہ ہا اندر سفر
از شعاع مہر و مہ سیار تر
nur'u can menzile ulaşır yol olmasada
güneşin ve ayın nurundan daha seyyar
شستہ ئی از لوح جان نقش امید
نور جان از خاک تو آید پدید
can levhasından ümit nakşını sildin mi
toprağından can nuru ortaya çıktı
عقل آدم بر جہان شبخون زند
عشق او بر لامکان شبخون زند
Aklı adem Dünya ya gece baskını yapar
onun aşkı ise la mekana gece baskını yapar
راہ دان اندیشۂ او بی دلیل
چشم او بیدار تر از جبرئیل
onun düşüncesi delilsiz yol bulur
onun gözü cebrailden daha uyanıktır
خاک و در پرواز مانند ملک
یک رباط کہنہ در راہش فلک
o ademi toprak ; melek gibi uçmada
onun yolunda felek eski bir han olmakta
می خلد اندر وجود آسمان
مثل نوک سوزن اندر پرنیان
ipeğin içine giren iğne gibi
dolaştı gökyüzünün vücudunda onun zırhı
داغہا شوید ز دامان وجود
بی نگاہ او جھان کور و کبود
kainatın eteğinden lekeyi yıkayacak
onun bakışı olmadan dünya kör ve karanlık olacak
گرچہ کم تسبیح و خونریز است او
روزگاران را چو مہمیز است او
Gerçi insan az zikreden ve çok kan dökendir
ancak zamanın terakkisinin mehmuz'u onun eliyledir
چشم او روشن شود از کائنات
تا ببیند ذات را اندر صفات
ademin gözü kaniattan daha aydınlık
ta sıfatların tecellisinde cevheri (zat ilahi) görecek
’’ہر کہ عاشق شد جمال ذات را
اوست سید جملہ موجودات را‘‘
her kim aşık oldu ise cemali zatına
o bütün mevcudatın seyyidi olmuştur.
Ali şeriati kitab hubut
sayfa 129
چه خوب! و من چه رندانه زندانم را، زندان تنگ و تاريكم را و غربتم را و
بيكسي ام را از ياد مي بردم و ياد خويشاوندانم، وطنم، خان هام و هم زبانانم و آنجا را
به اينجا افتادم فراموش مي کردم. ... » اشتباهاً « که بودم و آنجا را که بايد مي رفتم و
چه خوب
Ne iyi ben rintçe , bu dar karanlık zindanımı ve gurbetimi kimsesizliğimi unutuyorum . akrabalarımı, vatanımı, ailemi ve hem dildaşlarımı hatırımdan çıkarıyorum.yanlışlıkla oraya gitmem gerekirken buraya düşmüşüm ve her şeyi unutuyorum
بله ... در اين انبوه آدمها و چهر هها و نگاه ها و حرف ها که در تاريخ دور هم
نشست هاند و من در جمع آن همه، ناگهان چشمم افتاد به دو سه تا آشنا! مخاطب
آشنا
(evet tarihin sayfalarının arasında dolaşırken)
Evet... tarihte bir arada yaşayan bu insan
kalabalıklarının çehreleri bakışlari konuşmaları
arsında dolaşırken birden gözüm iki üç tanıdığa takıldı tanıdık bir muhatap
حيف که اين کلمه را پوك و پوچ کرده اند و نمي توانم به کمك آن برسانم
که چه مي خواهم بگويم: حيف
ne yazıkki bu kelimenin içini boşaltılar. bu kelimenin yardımıyla
ben ne istediğimi anlatamıyorum
آﺷﻨﺎﯾﯽ! آﻧﭽﻪ ﺧﺪا ﻧﯿﺰ »ﻣﯽ ﺧﻮاﺳﺖ« و »ﻣﯽ ﺧﻮاﻫﺪ«. ﻧﻤﯽ ﺧﻮاﺳﺖ در ﮐﻮﯾﺮ ﻋﺪم ﺗﻨﻬﺎ ﻧﻔﺲ ﺑﮑﺸﺪ، در ﭘﺲ ﭘﺮده ﻏﯿﺐ، ﺑﺮاي اﺑﺪ، ﻣﺠﻬﻮل ﻣﺎﻧﺪ. ﻧﯿﺎز ﻫﻤﯿﺸﻪ زاده ﻧﻘﺺ ﻧﯿﺴﺖ، زاده ﻓﻘﺮ ﻧﯿﺴﺖ، ﻧﯿﺎزﻫﺎﯾﯽ ﻫﺴﺖ ﮐﻪ زاده ﮐﻤﺎل اﺳﺖ
aşinalık (tanıdık) bu tanrınında istediği ve istiyor olduğu şeydir.
yokluk çölünde tek başına nefes almak gayb perdesi ardında ebedi olarak mechul kalmak istemedi . ihtiyaç her zaman eksikliğin ürünü değildir. yoksulluğun ürünüde değildir.
öyle ihtiyaçlar varki kemaliyetin tecellisidir.
وهم مخلوق است و مولود آمده ست ** حق نزاییده ست او لم یولد است
Vehim; vasıflardan, hadlerden doğar. Hak ise doğmamıştır, doğurmaz.
عاشق تصویر و وهم خویشتن ** کی بود از عاشقان ذو المنن
Kendi tasvir ettiği şeye, kendi vehmine aşık olan kişi, nereden nimet ve ihsan sahibi Tanrı âşıklarından olacak
عاشق آن وهم اگر صادق بود ** آن مجاز او حقیقت کش شود
O vehme âşık olan, doğru ise mecazi sevgisi, kendisini nihayet hakikate çeker, götürür.
شرح میخواهد بیان این سخن ** لیک میترسم ز افهام کهن
Bu sözü iyice anlatmak, açmak lâzım; fakat eski düşüncelilerden, onların köhne anlayışlarından korkuyorum
فهمهای کهنهی کوته نظر ** صد خیال بد در آرد در فکر
Kısa görüşlü köhne anlayışlar, fikre yüz türlü kötü hayaller getirirler.
بر سماع راست هر کس چیر نیست ** لقمهی هر مرغکی انجیر نیست
Herkesin doğru işitmeye kudreti yoktur. Her kuşcağız, bir inciri bütün olarak yutamaz
خاصه مرغی مردهای پوسیدهای ** پر خیالی اعمیی بیدیدهای
Hele ölmüş, çürümüş, hayallere dalmış kör bir kuş olursa...
نقش ماهی را چه دریا و چه خاک ** رنگ هندو را چه صابون و چه زاک
Balık resmine ister deniz olmuş, ister toprak. Kara yüzlüye ha sabun, ha kara boya!
نقش اگر غمگین نگاری بر ورق ** او ندارد از غم و شادی سبق
Kâğıda gamlı bir adam resmi yaparsan o resmin ne gamla alışverişi vardır, ne neşeyle.
صورتش غمگین و او فارغ از آن ** صورتش خندان و او ز آن بینشان
Resim, görünüşte gamlıdır ama, kendisi gamla alâkasızdır. Görünüşte gülen bir resmin de neşeyle münasebeti yoktur.
وین غم و شادی که اندر دل خفی است ** پیش آن شادی و غم جز نقش نیست
Gönülde bir haletten başka bir şey olmayan bu dünya gamı bu dünya neşesi; hakiki neşeye hakiki gama nispetle resimden ibarettir.
صورت خندان نقش از بهر تست ** تا از آن صورت شود معنی درست
Resmin mütebessim bir surette olması senin içindir ki, o resim sayesinde mânanın doğrulur.
نقشهایی کاندر این حمامهاست ** از برون جامه کن چون جامهاست
Bu hamamlardaki resimler camekânın dışından bakılırsa elbiseler gibidir; cansız, hareketsiz durup durmaktadırlar.
تا برونی جامهها بینی و بس ** جامه بیرون کن در آ ای هم نفس
Sen, ancak dışardan elbiseleri görürsün. Elbiseni çıkar, soyun da bir içeriye gir arkadaş!
ز آن که با جامه درون سو راه نیست ** تن ز جان جامه ز تن آگاه نیست
Çünkü elbiseyle içeriye yol yoktur. Ten elbiseden, elbise de tenden haberdar değildir.
در بیان آن که عاشق دنیا بر مثال عاشق دیواری است که بر او تاب آفتاب زند و جهد و جهاد نکرد تا فهم کند که آن تاب و رونق از دیوار نیست از قرص آفتاب است در آسمان چهارم لاجرم کلی دل بر دیوار نهاد چون پرتو آفتاب به آفتاب پیوست او محروم ماند ابدا و حیل بينهم و بين ما يشتهون
Dünyaya âşık olan kişi, üstüne güneş vurmuş bir duvara âşık olur. Bu parlaklığın, bu ziyanın duvardan olmayıp güneşten olduğunu anlamak için hiç zihnini yormamış ve gönlünü tamamıyla duvara vermiş olan kişiye benzer; güneşin ziyası, güneşe kavuşunca ebediyen mahrum kalır. حیل بينهم و بين ما يشتهون