به درد عشق بساز و خموش کن حافظ
رموز عشق مکن فاش پيش اهل عقول
Ey hafız ! aşk derdiyle yan ve sus.
aşkın sırlarını akıl ehli olanlara faşetme.
hafız
سودای عشق پختن عقلم نمیپسندد
فرمان عقل بردن عشقم نمیگذارد
Aşkın sevdasına aklım , rağbet etmedi
Aklın fermanına da aşkım ,itaat etmedi
sadi
رموز عشق مکن فاش پيش اهل عقول
Ey hafız ! aşk derdiyle yan ve sus.
aşkın sırlarını akıl ehli olanlara faşetme.
hafız
سودای عشق پختن عقلم نمیپسندد
فرمان عقل بردن عشقم نمیگذارد
Aşkın sevdasına aklım , rağbet etmedi
Aklın fermanına da aşkım ,itaat etmedi
sadi
https://ganjoor.net/hafez/ghazal/sh22/
حافظ » غزلیات
gazel 22
چو بشنوی سخن اهل دل مگو که خطاست
سخن شناس نهای جان من خطا این جاست
vaktaki gönül ehlinin sözünü duyarsan deme hata dır.
sen söz ustası değilsin benim canım hata burasıdır
سرم به دنیی و عقبی فرو نمیآید
تبارک الله از این فتنهها که در سر ماست
Ne bu dünyada,ne öbür dünyada başım eğilir.
TEBÂREKALLAH başımızda bulunan bu fitneye
در اندرون من خسته دل ندانم کیست
که من خموشم و او در فغان و در غوغاست
şu hasta gönlümde bilmiyorum kimdir
ben suskunum o feryadı figan içinde
دلم ز پرده برون شد کجایی ای مطرب
بنال هان که از این پرده کار ما به نواست
ey mutrip ! gönül elimden gitti. nerdesin
perde nağmesinden çalmaya devam et
işimin nevası bundadır.
مرا به کار جهان هرگز التفات نبود
رخ تو در نظر من چنین خوشش آراست
Benim bu dünya işine asla iltifatım olmadı.
bir tek senin güzel yüzünden hoşlandım.
نخفتهام ز خیالی که میپزد دل من
خمار صدشبه دارم شرابخانه کجاست
gönlümdeki hayallerden gözüme uyku girmiyor.
yüz gecelik mahmurluk var başımda, meyhane nerdedir.
چنین که صومعه آلوده شد ز خون دلم
گرم به باده بشویید حق به دست شماست
öyleki mabed gönlümün kanıyla bulandı.
artık hakkınızdır beni şarap ile yıkarsanız
از آن به دیر مغانم عزیز میدارند
که آتشی که نمیرد همیشه در دل ماست
bu yüzden mugan manastırında beni aziz bilirler
öyle ateş ki hiç sönmez sürekli yanar gönlümde
چه ساز بود که در پرده میزد آن مطرب
که رفت عمر و هنوزم دماغ پر ز هواست
o mutrip hangi perdeden nağme çalıyordu
ömür geçip gitti.nağmesi aklımdan gidmedi
ندای عشق تو دیشب در اندرون دادند
فضای سینه حافظ هنوز پر ز صداست
dün gece gönlüme aşkından haber verdiler
hafızın gönül sahrası hala o seslerle dolu
سعدی دیوان اشعار
gazel 391
من اگر نظر حرام است بسی گناه دارم
چه کنم نمیتوانم که نظر نگاه دارم
Eğer güzel yüze bakmak haramsa, çok günahkarım
Ne yapayım .gözlerdeki bakışa gücüm yetmiyor
ستم از کسیست بر من که ضرورت است بردن
نه قرار زخم خوردن نه مجال آه دارم
zulüm ve sitem edenlere tahammul gerek ancak
Ne yaralarıma takatım kaldı. ne ah ! demeye mecalim
نه فراغت نشستن نه شکیب رخت بستن
نه مقام ایستادن نه گریزگاه دارم
ne kalmaya kudretim var. ne gitmeye
ne sebat etmeye imkanım var. ne sığınacak yerim
نه اگر همینشینم نظری کند به رحمت
نه اگر همیگریزم دگری پناه دارم
eğer yar merhamet ederde bir bakarsa
ne gerek sığınağa ,firara
بسم از قبول عامی و صلاح نیکنامی
چو به ترک سر بگفتم چه غم از کلاه دارم
Yeter ! adımı iyiye çıkarma maslahatı için. avamı (cahil insanları) kabul gördüğüm,sabr ettiğim
ser den, candan vazgeçmişim de
başımdaki külahı kaybetmekten mi üzüleceğim
تن من فدای جانت سر بنده وآستانت
چه مرا به از گدایی چو تو پادشاه دارم
tenim canına feda olsun başım sürekli eşiğine kul
degrahına yüz sürdüğüm bir padişahım varken fakirliğime ne gam.
چو تو را بدین شگرفی قدم صلاح باشد
نه مروت است اگر من نظر تباه دارم
ki böylesine güzellik, iyilik ve hayr yoluna rağmen
eğer fesad bakışa sahip olursam, bu civanmertliğe sığmaz
چه شب است یا رب امشب که ستارهای برآمد
که دگر نه عشق خورشید و نه مهر ماه دارم
Ya rab ! bu gece ne garib gece ki, bir yıldız doğdu.
bundan sonra ki,ne Güneşin aşkına, ne Ay’ın mehr’ine ihtiyacım kaldı.
مکنید دردمندان گله از شب جدایی
که من این صباح روشن ز شب سیاه دارم
Ey dertli aşıklar ! ayrılık gecesinden ne şikayet
Ben ki bu aydınlık sabaha (sevgiliye kavuşma) bu karanlık gece ile kavuştum.
که نه روی خوب دیدن گنه است پیش سعدی
تو گمان نیک بردی که من این گناه دارم
Sadi ‘nin yanında güzel yüzü görmek günah değildir.
Sen hüsnüzan ettin ki ben bunda günahkarım
cavidname
muhammed ikbal
meleklerin nağmesi
نغمہ ملائک
فروغ خاکیان از نوریان افزون شود روزی
زمین از کوکب تقدیر ما گردون شود روزی
Bir avuç toprak aha aydın olacak meleklerden birgün
zemin takdirimizin yıldızından gökyüzüne dönecek birgün
خیال ما کہ او را پرورش دادند طوفانہا
ز گرداب سپہر نیلگون بیرون شود روزی
hayalimiz ki hadiselerin tufanlarında büyüdü
lacivert feleğin girdabından kurtulacak birgün
یکی در معنی آدم نگر از من چہ می پرسی
ہنوز اندر طبیعت می خلد موزون شود روزی
ademde mana nedir . bir bak bizden ne soruyorsun
hala insan tabiatta bocalıyor. nizama döner birgün
چنان موزون شود این پیش پا افتادہ مضمونی
کہ یزدان را دل از تأثیر او پر خون شود روزی
öyle mevzun olur ki yerlerde sürünen insan
o yüzden Allahın kalbi çoşar pürhun olur bir gün
gazel
عشق شور انگیز بی پروای شہر
شعلۂ او میرد از غوغای شہر
şehre kayıtsız tutkulu bir aşk
onun şulesi ölür .şehrin kavgasında
خلوتے جوید بدشت و کوہسار
یا لب دریای ناپیدا کنار
Kendine Bir halvet arar sahrada, dağlarda
ya da ucsuz bucaksız deniz kıyısında
من کہ در یاران ندیدم محرمی
بر لب دریا بیاسودم دمی
Ben ki dostların arasında bir mahrem dost görmedim
deryanın sahilinde bir an olsun dinlenmedim
بحر و ہنگام غروب آفتاب
نیلگون آب از شفق لعل مذاب
güneşin gurup vakti, deniz
mavi su , lal yakuttan şafakta eriyordu
کور را ذوق نظر بخشد غروب
شام را رنگ سحر بخشد غروب
Kör olanlara gurup vaktine bakış zevkini verin
Akşama , seher renki bahşeder. gurup vakti
با دل خود گفتگوہا داشتم
آرزوہا جستجوہا داشتم
kendi gönlüm ile sohbet ettim
arzular ve arayışlarla dopdoluydum
آنے و از جاودانی بی نصیب
زندہ و از زندگانی بی نصیب
bir an ki ; sonsuzluktan nasipsiz
bir yaşam ki ; hayattan nasipsiz
تشنہ و دور از کنار چشمہ سار
می سرودم این غزل بی اختیار
susuzum ve pınarlara çok uzağım
ihtiyarım elimde değil . bende bu gazeli söylüyorum
غزل
بگشای لب کہ قند فراوانم آرزوست
بنمای رخ کہ باغ و گلستانم آرزوست
Dudaklarını aç. çok şekerler arzumdur
göster .yüzünü bağ ve gülistan arzumdur
یک دست جام بادہ و یک دست زلف یار
رقصی چنین میانۂ میدانم آرزوست
bir elde mey kadeği , bir elde zülfü yar
şimdi raks için böyle bir meydan arzumdur
گفتی ز ناز بیش مرنجان مرا ، برو
آن گفتنت کہ بیش مرنجانم آرزوست
dedin ki fazla nazlanıp beni çok incitme git
söylediğin "çok incitme "sözün varya o arzumdur
ای عقل تو ز شوق پراکندہ گوی شو
ای عشق نکتہ ہای پریشانم آرزوست
ey akıl sen şevkten söyleyişleri perişan et
ey aşk perişan olmuş.nükteler arzumdur
این آب و نان چرخ چو سیل است بی وفا
من ماہیم نہنگم و عمانم آرزوست
bu su ve ekmek çarkı sel gibi vefasız
ben balık ve timsah misalı umman arzumdur
جانم ملول گشت ز فرعون و ظلم او
آن نور جیب موسی عمرانم آرزوست
canım melul oldu firavunun zulmunden
o musa imran yedi beyza nur arzumdur
دی شیخ با چراغ ہمی گشت گرد شہر
کز دیو و دد ملولم و انسانم آرزوست
dün şeyh elinde lamba ile şehrin etrafında dolaşıyordu
bu yırtıcı hayvanlardan usanmışım.insan arzumdur. insan
زین ہمرہان سست عناصر دلم گرفت
شیر خدا و رستم دستانم آرزوست
bu elementleri gevşek yoldaşlardan gönlüm usanmış
Allahın Aslanı , Rüstemi destan arzumdur
گفتم کہ یافت می نشود جستہ ایم‘
گفت آنکہ یافت می نشود آنم آرزوست
dedimki biz aradık bulamadık
dedi ki , işte o bulunmayan varya benim arzumdur
هنگاميكه مائده هاي زمين جوع ترا آرام
نمي توانند کرد. آبهاي نهرها و درياها
عطشت را فرونمي توانند نشاند، وقتي
زندگي ديگر برايت پيامي ندارد
و از پديد
آوردن ضعيف ترين موج شعفي در دلت عاجز
مانده است، وقتي، همچون ژنده
پيلي که دلش هواي تنهايي مي کند، از
گله خويش کناره گرفتي و از انبوه شور و
شوق هاي ديگران خود را به گوشه خلوت
جنگل کشاندي و تماشاگر جهان و
هرچه در آن مي گذرد شدي، ناگهان جهان و
آنچه در آن مي گذرد دگرگونه
مي شود . رنگ ها ديگر و طرح ها ديگر و
همه کائنات ديگر مي شوند
Ne zaman ki yeryüzü sofraları açlığını
dindiremiyor,nehirlerin ve denizlerin suları senin susuzluğunu gideremiyorsa
,hayat sana bir mesaj vermiyorsa kalbinde en küçük bir sevgi dalgasını
oluşturmaktan aciz kalıyorsa,
gönlü yalnızlığı
arzulayan ,yorgun bir fil gibi kendi
sürüsünden kenara çekilmiş ,başkalarının heyecan iştiyak ve çoşkularında
kendini ormanın tenha bir köşesine atmış.Dünya ve dünyada olup bitenleri seyre
dalmışşan.renkler başka hayaller
başka bütün kainat başka olur
و تو ديگر
مي شوي و دردها و شوق ها و آرزوهايت
ديگر و
" حرف ها "يت ديگر مي شود و
چهره ها همه ناشناس و تلاش ها همه
بيهوده و زيستن ها همه عبث و گفتگوها همه
هذيان و تو مي ماني و بيگانگي و آرزوي
آشنايي
sen başka olursun. Dertlerin, şevklerin ve arzuların
başka,sözlerin başka bütün simalar yabancı çabalar hep boşuna bütün yaşam abes ,konuşmalar hezeyan ve bir sen kalırsın,
birde yabancılık ve tanışma arzusu
که بر قله بلندي که بر همه
کائنات اشراف دارد و همه چيز در پاي
آن، حقير و دور و مبهم مي گذرد
Bütün kainatı gören yüksek bir tepede
her şey ayağının altında hakir, uzak ve müphem geçer gider
تنها
ماندن طاقت فرسا است، نه مي تواني به ميان خلق فرود آيي و از آبشخور آلوده
اي که بني آدم و مرغ و مور و ملخ بر گرد آن ازدحام کرده اند بنوشي
ne yalnız
kalabilirsin, takatsız bırakır.
nede insan oğlunun
arasına inip çevresinde insanoğlunun , kuşun, karıncanın, çekirkenin izdiham oluşturduğu kirli göletten
içebilirsin
که در فهميدن
و احساس کردن راه بازگشت وجود ندارد،
مي توان فراتر نرفت اما نمي توان فرود
آمد. و نه مي تواني در بالاي ابرها
تنها و مجهول بماني که آنجا جا ي خداست و
بيكرانگي ملكو
öyleki anlamada ve
hissetmede dönüş yolu yoktur.öteye gidemezsin aşağıya inemessin.ne bulutların
üzerinde yalnız ve mechul kalabilirsin.ki orası tanrının yeridir.melekutun
sınırsız alemi
احساس مي کند که دردها و شوق ها، شكوه
ها و شگفتي ها آنچنان عظيم وسنگين شده اند که به تنهايي تاب کشيدنش را بر دوش هاي
نازك احساس و تارهاي نرم خيالش ندارد
Dertler ,çoşkular,görkemler ve tuhaflıklar o kadar muazzam
hale gelmiştir ki onları duygularının cılız omuzları ve hayallerinin yumuşak
telleri üzerinde taşıyacak güce sahip olmadığını hisseder.
هر لحظه خبرهاي شگفت آوري مي رسد، بارش
وحي هاي غيبي
her an şaşırtıcı ilginc haberler gelir.gaybi vahyin yağışı
تابش آفتابهاي بديع
bedi güneşlerin parıltısı
جوشش دردها و هجوم حرف ها و ... چه
رنج آور و هراس انگيز است که تنهايم
derdlerin kaynayışı, sözlerin hucumu….
yalnız oluşum
ne çileli ve korku vericidir.
اينها همه سر در زمين فروبرده اند و در
آرامش گياهي و جست و خيزهاي جانوريشان
فارغ اند
Bunlarda başlarını yere sokmuş.bitkiler gibi sukunet
içindeler.canlılar .gibi sıçrayıp dururken huzur içindeler
کو کسي تا ببيند که چه ها مي بينم؟
بفهمد که چه ها مي کشم؟
بگويم
که چه خبرها است؟
neler gördüğümü
görecek biri varmı?
neler çektiğimi anlayacak biri varmı ?
neler olduğunu
anlatacağım biri varmı ?
mesnevi 4 kitap
- گفت موسی ای خداوند حساب ** نقش کردی باز چون کردی خراب
- Musa dedi ki: Ey soru hesap gününün sahibi rabbim,
- yapıp düzdün, neden yine bozar yıkarsın?
- نر و ماده نقش کردی جانفزا ** وانگهان ویران کنی این را چرا
- Cana, canlar katan erler, dişiler yaratırsın...
- sonra bunları yıkar, mahvedersin; neden?
- گفت حق دانم که این پرسش ترا ** نیست از انکار و غفلت وز هوا
- Allah dedi ki: Bu suali inkâr yüzünden,
- yahut gafletle ve nefsine uyarak sormuyorsun, biliyorum.
- ورنه تادیب و عتابت کردمی ** بهر این پرسش ترا آزردمی
- Yoksa hoş görmez, gazap eder,
- bu soru yüzünden seni incitirdim.
- لیک میخواهی که در افعال ما ** باز جویی حکمت و سر بقا
- Fakat bizim işlerimizdeki hikmetleri,
- varlık sırlarını araştırıyorsun...
- تا از آن واقف کنی مر عام را ** پخته گردانی بدین هر خام را
- Bunu bilip sonra da halka bildirmek ve her ham kişiyi
- bu suretle olgunlaştırmak istiyorsun.
- قاصدا سایل شدی در کاشفی ** بر عوام ار چه که تو زان واقفی
- Sen bunu biliyorsun ama halka da
- bildirmek için sormaktasın.
- زآنک نیم علم آمد این سال ** هر برونی را نباشد آن مجال
- Çünkü bu sual yarı bilgidir. Hiç bilmeyen,
- bu bilgiden dışarıda kalan bu soruyu soramaz.
- هم سال از علم خیزد هم جواب ** همچنانک خار و گل از خاک و آب
- Sual de bilgiden doğar, cevap da...
- nitekim diken de toprakla sudan biter, gül de!
- هم ضلال از علم خیزد هم هدی ** همچنانک تلخ و شیرین از ندا
- Hem sapıklık bilgiden olur, hem doğru yolu buluş...
- nitekim acı da rutubetten hâsıl olur, tatlı da!
- ز آشنایی خیزد این بغض و ولا ** وز غذای خویش بود سقم و قوی
- Bu nefret ve sevgi, aşinalıktan gelir...
- hastalık da iyi gıdadan olur, kuvvet de!
- مستفید اعجمی شد آن کلیم ** تا عجمیان را کند زین سر علیم
- Tanrı Kelim’i de, acemilere bu sırrı bildirmek,
- onları faydalandırmak için kendini acemi yaptı.
- ما هم از وی اعجمی سازیم خویش ** پاسخش آریم چون بیگانه پیش
- Bizde kendimizi ondan daha acemi yapalım da
- bilmez gibi cevabını dinleyelim.
- خرفروشان خصم یکدیگر شدند ** تا کلید قفل آن عقد آمدند
- Eşek satanlar, o satışın anahtarını elde etmek için
- birbirlerine âdeta düşman olurlar, çekişir dururlar.
- پس بفرمودش خدا ای ذولباب ** چون بپرسیدی بیا بشنو جواب
- Tanrı buyurdu ki: Ey akıl sahibi Musa,
- madem ki sordun gel de cevabını duy.
- موسیا تخمی بکار اندر زمین ** تا تو خود هم وا دهی انصاف این
- Ey Musa, yere bir tohum ek de bunun sırrını anla,
- insafa gel!
- چونک موسی کشت و شد کشتش تمام ** خوشههااش یافت خوبی و نظام
- Musa tohum ekti, ekin bitti,
- kemale gelip başaklandı, güzelce, düzgünce yetişti...
- داس بگرفت و مر آن را میبرید ** پس ندا از غیب در گوشش رسید
- Orağı alıp biçmeye başladı. Gaybtan kulağına bir ses geldi:
- که چرا کشتی کنی و پروری ** چون کمالی یافت آن را میبری
- Neden ekiyor, besliyorsun da kemale gelince kesiyor,
- biçiyorsun?
- گفت یا رب زان کنم ویران و پست ** که درینجا دانه هست و کاه هست
- Musa dedi ki: Yarabbi, burada tane de var saman da...
- onun için kesiyorum.
- دانه لایق نیست درانبار کاه ** کاه در انبار گندم هم تباه
- Çünkü tanenin saman ambarına konması lâyık değil...
- saman da buğday ambarına konursa yazık olur!
- نیست حکمت این دو را آمیختن ** فرق واجب میکند در بیختن
- Bu ikisini karıştırmak hikmete uygun olamaz.
- Mutlaka elerken ayırt etmek lâzım.
- گفت این دانش تو از کی یافتی ** که به دانش بیدری بر ساختی
- Tanrı dedi ki: Bu bilgiyi sen kimden aldın da
- bir harman meydana getiriyorsun?
- گفت تمییزم تو دادی ای خدا ** گفت پس تمییز چون نبود مرا
- Musa,Tanrım bana bu temyizi sen verdin dedi...
- Tanrı dedi ki: Öyleyse bende nasıl olur da temyiz olmaz?
- در خلایق روحهای پاک هست ** روحهای تیرهی گلناک هست
- Halk arasında temiz ruhlar da var,
- topraklara bulanmış kara ruhlar da.
- این صدفها نیست در یک مرتبه ** در یکی درست و در دیگر شبه
- Bu sedeflerin hepsi bir değil... birisinde inci var,
- öbüründe boncuk!
- واجبست اظهار این نیک و تباه ** همچنانک اظهار گندمها ز کاه
- Buğdayları samandan ayırmak nasıl lâzımsa
- bu iyiyi de kötüyü de ayırmak vâcip.
- بهر اظهارست این خلق جهان ** تا نماند گنج حکمتها نهان
- Bu âlem halkı, hikmet hazineleri gizli kalmasın,
- meydana çıksın diye yaratılmıştır.
- کنت کنزا کنت مخفیا شنو ** جوهر خود گم مکن اظهار شو
- Ben bir hazineydim dedi Tanrı, hem de gizli...
- bunu duy da cevherini kaybetme, meydana çıkar!
- بیان آنک روح حیوانی و عقل جز وی و وهم و خیال
- بر مثال دوغند و روح کی باقیست
- درین دوغ همچون روغن پنهانست
- Hayvani ruhla cüz’i akıl,vehim ve hayal ayrana benzer..
- bakî olan ruhsa bu ayranda gizli olan yağa
- جوهر صدقت خفی شد در دروغ ** همچو طعم روغن اندر طعم دوغ
- Ayran içinde yağ nasıl gizliyse,
- doğruluk cevherinde yalan da gizlidir.
- آن دروغت این تن فانی بود ** راستت آن جان ربانی بود
- O yalanın, şu fâni tendir...
- doğrun da Tanrıya mensup olan can!
- سالها این دوغ تن پیدا و فاش ** روغن جان اندرو فانی و لاش
- Yıllardır şu ten ayranı meydandadır da
- can yağı onda fâni ve değersiz bir hale gelmiştir.
- تا فرستد حق رسولی بندهای ** دوغ را در خمره جنبانندهای
- Nihayet Tanrı, bir elçi kulunu,
- ayranı yayığa koyup döven birisini gönderir de,
- تا بجنباند به هنجار و به فن ** تا بدانم من که پنهان بود من
- Bende bir ben gizli olduğunu bileyim diye
- sıfatla hünerle o yayığı döver.
- یا کلام بندهای کان جزو اوست ** در رود در گوش او کو وحی جوست
- Yahut da zatından âdeta bir cüz olan bir kulunun
- sözünü izhar eder de o söz,
- vahiy arayan kişinin kulağına girer.
- اذن ممن وحی ما را واعیست ** آنچنان گوشی قرین داعیست
- Müminin kulağı, vahyimizi kavrar, beller...
- öyle kulak, insanı Hakk’a davet edenin eşidir, arkadaşıdır.
- همچنانک گوش طفل از گفت مام ** پر شود ناطق شود او درکلام
- Âdeta çocuğun kulağına benzer;
- anasının sözleriyle dolar da söze başlar, konuşur.
- ور نباشد طفل را گوش رشد ** گفت مادر نشنود گنگی شود
- Çocukta anlayan bir kulak olmazsa
- anasının sözünü duymaz, dilsiz olur.
- دایما هر کر اصلی گنگ بود ** ناطق آنکس شد که از مادر شنود
- Anadan doğma sağır, daima dilsizdir de...
- söyleyen kişi, sözü önce anasından duymuştur.
- دانک گوش کر و گنگ از آفتیست ** که پذیرای دم و تعلیم نیست
- Bil ki sağır ve dilsizin kulağı, âfetlerden bir âfettir..
- ne söz dinlemeye kabiliyeti vardır, ne de bellemeye.
- آنک بیتعلیم بد ناطق خداست ** که صفات او ز علتها جداست
- Belletilmeden söyleyen Tanrıdır,
- çünkü onun sıfatları, sebeplerden ayrıdır.
- یا چو آدم کرده تلقینش خدا ** بیحجاب مادر و دایه و ازا
- Yahut Âdem gibi ana ve dadı hicabı olmaksızın
- Tanrı telkini ile söyler.
- یا مسیحی که به تعلیم ودود ** در ولادت ناطق آمد در وجود
- Yahut da Tanrı belletmesiyle Mesih gibi doğar doğmaz konuşur.
- از برای دفع تهمت در ولاد ** که نزادست از زنا و از فساد
- Doğuşundaki zina ve fesat töhmetlerini reddetmek,
- zinadan doğmadığını anlatmak için dile gelir.
- جنبشی بایست اندر اجتهاد ** تا که دوغ آن روغن از دل باز داد
- Çalışmada bir hareket gerek ki ayran,
- gönüldeki yağdan ayrılsın!
- روغن اندر دوغ باشد چون عدم ** دوغ در هستی برآورده علم
- Yağ, ayran içinde âdeta yok gibidir de ayran,
- varlık alemine bayrak dikmiştir.
- آنک هستت مینماید هست پوست ** وآنک فانی مینماید اصل اوست
- Sen de var olarak görünen deriden ibarettir...
- fâni görünen yok mu?Asıl var olan odur işte!
- دوغ روغن ناگرفتست و کهن ** تا بنگزینی بنه خرجش مکن
- Yağlanmamış, eskimemiş ayranın varsa
- dövüp yağını çıkarmadıkça sakın harcama!
- هین بگردانش به دانش دست دست ** تا نماید آنچ پنهان کرده است
- Hemen onu bilgiyle elden ele alarak döndüre
- dur da gizlendiğini meydana çıkarsın.
- زآنک این فانی دلیل باقیست ** لابهی مستان دلیل ساقیست
- Çünkü bu fâni olan şey, bakînin delilidir...
- nitekim sarhoşların yalvarmaları da sâkiye delildir!